Karantina sürecinde hepimizin en büyük problemi BELİRSİZLİK olmadı mı? Peki bu dönemde bir sürü belirsizlik varken geleceğiniz ile ilgili kararları, işinizle ilgili stratejik planları nasıl yapabiliriz? diye araştırmalar yaparken kendimi bir anda Youtube önerilen videolar bölümünde kuantum fiziğinin önde gelen isimlerinden Heisenberg’in Belirsizlik İlkesi adlı içeriğe denk geldim. Bu tercih, size 2 hafta önce paylaşacağım yazıyı tamamen değiştirmeme sebep oldu. Peki kuantum fiziği ile hayatımızdaki belirsizlikleri çözmenin ne alakası var, sen de videolardan kafayı yakmışsın diyenler olabilir ki bence de bu çok haklı bir yorum olabilir. Fakat gelin kafaları beraber yakalım ve kuantum fiziği teoreminden hareketle geleceğimiz için önemli kararları nasıl alabiliriz inceleyelim.
Hiçbir şey kesin değil! mi acaba?
Albert Einstein’ın da aralarında bulunduğu bir çok bilim adamı ve nedensellik savunucuları ‘aynı şartlar altında aynı deneyi yaptığımızda aynı sonuçları alırız’ fikrini savunarak bunu da aslında cisimler üzerinde sayısız kere ispatlamışlardı ki bilimsel ispat için bu olmazsa olmaz bir teoridir. Aslında MÖ 500'lü yıllarda yaşayan ünlü filozof Herakleitos’un ‘Aynı nehirde iki kez yıkanmaz’ sözü ile insana aynı zaman, aynı mekan, aynı şartlardaki bir fırsatın sadece bir defa verileceğini söylemişti. Fakat bu felsefik bakış açısı ile tamamen zıt olan bilimsel ispat yöntemi, atom altı parçacıklar üzerinde yapılan deneyler sırasında farklı sonuçlar alınmasından sonra fizik üzeri bir bilime giriş yapmak üzere olduğumuzun sinyallerini verdi.
Kuantum fiziği olarak adlandıran bu yeni bilimde parçacıkların yeri hiçbir zaman tam olarak ölçülemez ve daima olasılıklar vardır. “Gerçek sorunu tanımlayamıyorum, dolayısıyla ortada gerçek bir sorun olduğundan kuşkuluyum. Fakat yine de ortada gerçek bir sorun olmadığından emin değilim.” diyen Amerikalı fizikçi Richard Feynman da bu olasılıkların sonucunun her şey olabileceğini belirtmiştir. Peki kesin sonuçlara dayanan bilim için bu belirsizlikleri nasıl çözebiliriz? sorusuna cevap ararken yapılan ‘çift yarık deneyi’ sayesinde fark edilir ki olasılıkları da GÖZLEMCİ etkisi ile belirleriz. Bu deneyde bir parçacığın aynı anda iki delikten geçerek birden fazla yerde olduğu görüldü (Süperpozisyon), işin ilgi çekici yanı da parçacığın yerini tespit ederken gözlemciye göre farklı sonuçların ortaya çıkmasıydı. Yoksa atom artı parçacıklar bizim onları gözlemleme durumumuza göre hareket edecek bilince mi sahipti? Daha sonra yapılan deneyler, parçacıkların dalga boyu olmasından dolayı aynı anda farklı yerde olduğu ve gözlemcilere göre de parçacığın olası yerinin belirlenebileceği ispatlandı.
Normal hayattan bir örnek verecek olursam; bir telekonferans yaptığınızı hayal edin, konuşan kişinin sesini (dalga) aynı anda bir çok kişi kendi telefonundan duyabiliyor. Burada sesin aynı anda bir çok yerde olabildiğini görebiliriz. Fakat siz kendi telefonunuzdan gelen sesin gözlemcisi olarak sesin nereden geldiği ile ilgili olasılıkları kısıtlayarak sesin nerede olduğunu ölçmek için (size göre) belirsizlikleri azaltıyorsunuz. Fakat sonuç olarak asla tam olarak havada dalga olarak yayılan sesin yerini belirleyemezsiniz. Ya da felsefik bakış açısı ile incelediğimizde; gözle görülen bir cisme siz bakmıyorken olduğu yerde olma durumu hakkında bir şey söyleyemezsiniz, gözlemleyemediğiniz için cismin orada olduğu aslında kesin değildir.
Kafaları daha çok yakmamak için sadede geliyorum. Nerede bu kuantum fiziği ile geleceğimizin kararları arasındaki bağlantı?
Kuantum fiziğinde incelenen atom altı parçacıkları bize çok küçük iken, biz de evrendeki çok küçük varlıklar değil miyiz? Aslında bizim için de aynı şartlar altında, aynı deneyi yaptığımızda aynı sonuçları almadığımız çokça olmuyor mu? Bazen biz de fiziki olarak bir yerde iken ruhumuz ölçümü asla yapılamayacak, belirsiz yerlerde olmuyor mu? Evet, oluyor. Bunlar da aslında yukarıda anlattığım ‘belirsizlik ilkesi’ ile benzerlik gösteriyorsa neden hayatımıza da kuantum fizikçileri gibi çözümler getirmeyelim?
Hem bilim hem de felsefe olarak çözümleri ele aldığımızda ‘GÖZLEMCİ’ etkisinin sonuçları değiştiren en önemli faktör olduğunu görebiliriz. Gözle görülemeyen parçacıkları gözlemlerken bile onlarda değişikliğe sebep oluyorken kendi hayatımız için gözlemci olmak sizce de değişikliğe sebep olmaz mı? Geleceğimiz ile ilgili kararlar alırken bunları birer deney gibi düşünerek, karar vermeden önce gözlemci olarak durum analizini iyi yapmalı, deneyin sonuçlarındaki olasılıkları iyi tahmin edebilmeliyiz. En önemlisi de gözlemci olarak kendimizi gözlemlemeliyiz. Gerçekten kendimizi tanırsak deneyin sonucundaki olasılıklar daha çok mutlu olacağımız, daha çok isteyeceğimiz şekilde olur.
Bir sonraki yazımı da ‘Gözlemci Etkisi’ üzerine bu yazının devamı niteliğinde paylaşacağım.
Şimdi artık siz de bir gözlemcisiniz.
Comentarios